Ana sayfa
Free Web Hosting

Komünist Enternasyonal İkinci Kongresi

ULUSAL VE SÖMÜRGE SORUNLARI ÜZERİNE TEZLER VE EKLERİ

28 Temmuz 1920

Taslaklarını Lenin’in hazırladığı ve Roy’un ekleriyle birlikte Komintern’in 2. Kongresinde kabul edilen Tezler ulusal sorunun değerlendirilmesinde temel belge niteliğini koruyor.

 

 

A. TEZLER

1. Genel olarak eşitlik, özel olarak da ulusal eşitlik sorununun soyut ve biçimsel konuluşu burjuva demokrasisinin doğasında vardır. Genel olarak kişilerin eşitliği kılıfı altında, burjuva demokrasisi, mülk sahibiyle proleterin, sömürenle sömürülenin biçimsel ya da yasal eşitliğini ilan eder ve böylece ezilen sınıfları çok kaba bir biçimde aldatır. Meta üretimi ilişkilerinin bir yansıması olan eşitlik düşüncesi, insan kişiliklerinin mutlak eşitliğini bahane eden burjuvazinin elinde, sınıfların ortadan kaldırılmasına karşı mücadelesinde bir silaha dönüşüyor. Eşitlik talebinin gerçek anlamı, sınıfların ortadan kaldırılması talebi olmasındadır.

2. Burjuvazinin boyunduruğunun kırılması için proleter sınıf mücadelesinin bilinçli ifadesi olan Komünist Parti, burjuva demokrasisine karşı mücadele ve onun sahtekarlığını, ikiyüzlülüğünü açığa çıkarma temel görevine uygun olarak ulusal sorunda da politikasını, soyut ve biçimsel ilkelere değil, tersine, birincisi özgül tarihsel durumun ve başta ekonomik koşulların kesin bir değerlendirmesine; ikincisi ezilen sınıfların, emekçilerin, sömürülenlerin çıkarlarının, gerçekte egemen sınıfın çıkarlarını temsil eden ulusal çıkarlar denen genel kavramdan açıkça ayırt edilmesine; üçüncüsü dünya nüfusunun ezici çoğunluğunun en zengin ve ileri kapitalist ülkelerin küçük azınlığı tarafından sömürgeci ve mali (mali sermaye ve emperyalizm çağına özgü) köleleştirilmesini küçümseyen burjuva-demokratik yalanlara karşı durabilmek için, ezilen, bağımlı ve tabi uluslarla ezen, sömüren ve egemen uluslar arasında yine aynı netlikte bir ayrım yapılmasına dayandırmalıdır.

3. 1914-1918 emperyalist savaşı, ünlü ‘Batı demokrasilerinin’ dayattığı Versailles Anlaşmasının, zayıf uluslara karşı, Alman Junkerlerinin ve Kaiser’in Brest-Litovsk Anlaşmasından bile daha hunharca ve alçakça şiddetiyle, dünyanın bütün uluslarına ve bütün ezilen sınıflarına, burjuva-demokratik söylemlerin sahteliğini, pratik olarak çok açıkça gösterdi. Milletler Cemiyeti ve İtilaf devletlerinin bütün savaş sonrası politikası, bu gerçeği daha büyük açıklık ve belirginlikle ortaya koymakta ve kapitalizm koşullarında ulusların barış ve eşitlik içinde birlikte yaşayabileceklerine ilişkin küçük-burjuva milliyetçi hayallerin iflasını hızlandırarak ileri ülkelerin proletaryasıyla sömürge ve bağımlı ülkelerin emekçi kitlelerinin devrimci mücadelesini her yerde geliştirmektedir.

4. Bu temel önermelerden çıkan sonuç, Komünist Enternasyonal’in ulusal ve sömürge sorunlarında bütün politikasının, birincil olarak, toprak sahipleri ve burjuvaziyi devirmek için ortak devrimci mücadelede bütün ulusların ve bütün ülkelerin proleterlerinin ve emekçi kitlelerinin daha sıkı bir birliğine dayanması gerektiğidir. Çünkü ancak bu birlik kapitalizme karşı zaferin güvencesidir ve o olmadan da ulusal baskı ve eşitsizliğin ortadan kaldırılması olanaksızdır.

5. Dünyanın bugünkü politik durumu proletarya diktatörlüğünü gündemine koymuştur ve dünyadaki bütün politik gelişmeler zorunlu olarak tek bir odak noktasında yoğunlaşmaktadır: etrafında bir yandan bütün ülkelerin ileri işçilerinin Sovyet hareketlerinin, diğer yandan acı tecrübeleriyle tek kurtuluşlarının Sovyet iktidarının dünya emperyalizmine karşı zaferinde yattığını öğrenen, sömürgelerin ve ezilen milliyetlerin ulusal kurtuluş hareketlerinin kaçınılmaz olarak toplandığı Rusya Sovyet Cumhuriyetine karşı dünya burjuvazisinin mücadelesi.

6. Dolayısıyla, bu durumda yalnızca çeşitli ulusların emekçileri arasında daha sıkı bir birlik ihtiyacının tanınmasıyla veya ilanıyla yetinilemez; bütün ulusal ve sömürge kurtuluş hareketlerinin Sovyet Rusya ile en sıkı –biçimi her ülkenin proletaryası içinde komünist hareketin veya geri ülkeler ya da geri milliyetler arasında işçilerin ve köylülerin devrimci kurtuluş hareketlerinin gelişmişlik derecesiyle belirlenmesi gereken– ittifakını sağlayacak bir politika izlenmelidir.

7. Federasyon, bütün ulusların emekçilerinin tam birliğine bir geçiş biçimi olarak gözükmektedir. Federasyonun uygulanabilirliği, Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyetinin hem diğer Sovyet Cumhuriyetleriyle (geçmişte Macar, Fin ve Letonya ve şimdi de Azerbaycan ve Ukrayna ile) olan ilişkileriyle hem de eskiden ne kendi devletleri ne de özerkliği bulunan milliyetler (örneğin RSFSC’de 1919 ve 1920’de kurulan Başkır ve Tatar özerk cumhuriyetleri) açısından kendi içindeki ilişkilerle pratikte kanıtlanmıştır.

8. Bu bakımdan Komünist Enternasyonalin görevi, Sovyet düzeni ve Sovyet hareketi temeli üzerinde yükselen bu yeni federasyonların incelenmesi, tecrübelerinin sınanması ve aynı zamanda daha da geliştirilmesidir. Federasyonu tam birliğe bir geçiş biçimi olarak kabul ederken şunları da akılda tutarak gittikçe daha sıkılaşan bir federal birlik için çaba harcamak gerekir: birincisi askeri güçleri açısından karşılaştırılamayacak kadar üstün bütün dünyanın emperyalist güçleri tarafından kuşatılmış olan Sovyet cumhuriyetlerinin en sıkı bir birliğe gitmeden varlıklarını korumalarının olanaksızlığı; ikincisi emperyalizm tarafından harap edilen üretici güçlerin yenilenmesi ve emekçilerin refahını sağlamak için Sovyet cumhuriyetleri arasında sıkı bir ekonomik birliğin zorunluluğu; üçüncüsü bütün ulusların proletaryaları tarafından ortak bir plana uygun olarak düzenlenen tek bir bütünsel dünya ekonomisinin yaratılması doğrultusunda kendisini daha şimdiden kapitalist düzende oldukça belirgin olarak ortaya koyan ve sosyalist düzende daha da geliştirilip tamamlanması kesin olan eğilimin varlığı.

9. Devletlerin içindeki ilişkiler alanında, Komünist Enternasyonal’in ulusal politikası, kendilerini sosyalist olarak da adlandırabilen burjuva demokratların yaptığı gibi, ulusların eşitliğinin sadece biçimsel, sözde kalan ve pratikte kendilerini buna yükümlü kılmayan bir tanınmasıyla sınırlanamaz.

Komünist partilerin, ‘demokratik’ anayasalarına rağmen bütün kapitalist devletlerde ulusların eşitliğinin ve ulusal azınlıkların güvence altındaki haklarının sürekli ihlal edilmesini, –parlamentonun hem içinde hem de dışında– bütün propaganda ve ajitasyonlarında, usanmadan teşhir etmeleri yetmez; ayrıca birincisi, yalnızca Sovyet düzeninin önce proleterleri ve sonra bütün emekçileri burjuvaziye karşı mücadelede birleştirerek gerçekten ulusların eşitliğini sağlayabileceğini durmadan göstermeleri, ikincisi bütün komünist partilerin, bağımlı ve eşit haklardan yoksun ulusların (örneğin, İrlanda, Amerikan Zencileri, vb) ve sömürgelerin devrimci hareketlerine doğrudan yardım etmeleri gerekir.

Özelikle önemli olan bu sonuncu koşul yerine gelmeden bağımlı ulusların ve sömürgelerin ezilmelerine karşı mücadele de, ayrılma haklarının tanınması da, İkinci Enternasyonal partilerinde görüldüğü gibi, sahte bir ilandan başka bir şey değildir.

10. Enternasyonalizmin sözde tanınması ve gerçekte ise, yerine, bütün ajitasyon, propaganda ve pratik çalışmada, küçük-burjuva milliyetçiliği ve pasifizminin geçirilmesi, yalnızca İkinci Enternasyonal partileri arasında değil, ondan ayrılmış olanların arasında da ve hatta sıklıkla şimdi kendilerini komünist olarak adlandıran partiler arasında da çok yaygındır. Bu kötülüğe karşı ve kökleri çok derinlerde olan (ırkçılık, ulusal düşmanlık, anti-semitizm gibi çeşitli biçimlerde kendisini gösteren) küçük-burjuva ulusal önyargılara karşı mücadelenin önemi, proletarya diktatörlüğünü ulusal (yani tek bir ülkede varolan ve dünya politikasını belirleme yeteneğinde olmayan) bir diktatörlükten uluslararası (yani en azından birkaç ileri ülkeyi kapsayan ve bir bütün olarak dünya politikasında belirleyici bir etkide bulunma yeteneğinde olan) bir diktatörlüğe dönüştürme görevi acillik kazandıkça, çok daha fazla ortaya çıkar. Küçük-burjuva milliyetçiliği, enternasyonalizmi ulusların eşitliğinin tanınmasıyla sınırlarken ve bu tanımanın sözde kalmasından öteye, ulusal bencilliğe dokunmazken, proletarya enternasyonalizmi, 1) proleter mücadelenin bir ülkedeki çıkarlarının bu mücadelenin dünya ölçeğindeki çıkarlarına tabi kılınmasını, 2) burjuvazisine karşı zafer kazanan ulusun uluslararası sermayeyi devirmek için en büyük ulusal fedakarlıkları yapmaya razı olmasını gerektirir.

Bu anlamda, kapitalizmin bütünüyle gelişmiş olduğu ve gerçekten proletaryanın öncüsü olarak davranan işçi partilerinin bulunduğu ülkelerde, enternasyonalizm kavramı ve politikasının oportünist ve küçük-burjuva pasifist çarpıtmalarına karşı mücadele başta gelen ve ana görevdir.

11. Feodal ya da ataerkil ve ataerkil-köylü ilişkilerinin hakim olduğu devlet veya ülkelere ilişkin olarak özellikle önemle göz önünde tutulması gerekenler:

1) Bütün komünist partilerin bu ülkelerdeki devrimci kurtuluş hareketlerine gerçekten aktif olarak ve o ülkenin, eğer varsa, komünist partisi tarafından belirlenen biçimde yardım etmelerinin gerekliliği. Bu hareketi aktif olarak destekleme yükümlülüğü, doğal olarak ilk başta, geri ulusun, sömürgesi olarak ya da mali bakımdan bağımlı olduğu ülkenin işçilerine düşer.

2) Geri ülkelerde kilise, hıristiyan misyonerleri ve benzeri etkili gerici ve Ortaçağ unsurlarına karşı mücadele gereği.

3) Avrupa ve Amerikan emperyalizmine karşı kurtuluş mücadelesini, Türk ve Japon emperyalistlerinin, hanların, büyük toprak sahiplerinin, mollaların, vb konumlarını güçlendirme çabalarıyla birleştirmeye çalışan Panislamizm, Panasyatizm ve diğer benzer akımlara karşı mücadele gereği.

4) Geri ülkelerde büyük toprak sahiplerine, toprak mülkiyetine, feodalizmin bütün belirtilerine ya da kalıntılarına karşı köylü hareketini desteklemenin özel önemi; her şeyden önce köylü hareketine devrimci bir karakter vermeye çalışmanın, mümkün olan her yerde köylüleri ve bütün ezilenleri Sovyetlerde örgütleyerek Batı Avrupa komünist proletaryasıyla Doğunun, sömürgelerin ve genel olarak geri ülkelerin devrimci köylü hareketi arasında en sıkı bağı yaratmanın gereği.

5) Aslında ne komünist ne de devrimci olan kurtuluş hareketlerinin kendilerini komünist gösterme çabalarına karşı kararlı mücadele gereği. Komünist Enternasyonal, sömürge ve geri ülkelerde devrimci hareketleri, yalnızca, geleceğin ismen değil gerçekten komünist olacak proletarya partilerinin unsurlarını bir araya getirmek ve özel görevlerini, yani kendi ulusları içinde burjuva-demokratik harekete karşı mücadele görevlerini kavramaları için eğitmek koşuluyla desteklemelidir. Komünist Enternasyonal, sömürge ve geri ülkelerde devrimci hareketlerle geçici ilişkilere girmeli ve ittifak yapmalıdır ama hiçbir zaman bunlarla kaynaşmamalı ve proletarya hareketinin bağımsızlığını, embriyo biçiminde bile olsa, her koşulda korumalıdır.

6) Emperyalist güçlerin politik olarak bağımsız devletler görünüşü altında ekonomik, mali ve askeri bakımdan bütünüyle kendilerine bağımlı devletler kurarak –ayrıcalıklı sınıfların yardımıyla– ezilen ülkelerde gerçekleştirdiği aldatmacanın bütün ülkelerin ve özellikle geri ülke ve ulusların emekçi kitlelerine usanmaksızın teşhir edilmesi gereği. Bağımlı ülke emekçi sınıflarını aldatmak için emperyalizmle ülkenin burjuvazisinin çabalarını birleştirmeleri konusunda çarpıcı bir örnek, Siyonistlerin, bir Yahudi devleti yaratma bahanesiyle, Yahudilerin çok küçük bir azınlık oluşturduğu bu ülkede Arap emekçileri İngiltere’nin sömürüsüne sunduğu Filistin olayıdır. Varolan uluslararası koşullarda, bağımlı ve zayıf uluslar için, Sovyet cumhuriyetleriyle birlik dışında kurtuluş yolu yoktur.

12. Sömürge ve zayıf ulusların emperyalist güçler tarafından yüzyıllardır ezilmeleri, ezilen ülkelerin emekçi kitlelerini yalnızca ezen uluslara karşı düşmanlıkla doldurmakla kalmamış, bu uluslara karşı genel olarak, yani onların proletaryalarına karşı bile güvensizlik uyandırmıştır. 1914-19’da proletaryanın resmi önderlerinin çoğunluğunun sosyalizme alçakça ihaneti, ‘kendi’ burjuvazilerinin sömürgelerini ezme ve bağımlı ülkelerini mali olarak soyma ‘hak’larını savunduklarını gizlemek için ‘ülke savunması’nı sosyal-şoven bir örtü olarak kullanmaları, bu bütünüyle meşru güvensizliği artırmadan edemezdi. Bu önyargılar, ancak ileri ülkelerde emperyalizm ve kapitalizm ortadan kalktıktan sonra ve geri ülkelerde ekonomik yaşamın bütün temelleri kökten değiştikten sonra ortadan kalkabilecekleri için, çok yavaş silinmek durumundadırlar. Bu yüzden, uzun süre ezilmiş ülke ve uluslarda ulusal duygu kalıntılarına karşı özel bir dikkat ve titizlik göstermek, bütün ülkelerin sınıf bilinçli komünist proletaryasının görevidir; bu güvensizlik ve önyargıları en hızlı bir biçimde yenebilmek amacıyla belirli tavizler vermek de aynı ölçüde gereklidir. Kapitalizme karşı tam zafer, dünya çapında bütün ülkelerin ve ulusların önce proletaryası ve peşinden emekçi kitleleri, ittifak ve birlik için gönüllü olarak çaba harcamadan kazanılamaz.

B. EK TEZLER

1. Komünist Enternasyonal ile kapitalist emperyalizmin hakimiyeti altındaki ülkelerdeki, özellikle Çin’deki devrimci hareket arasındaki ilişkilerin kesin bir biçimde belirlenmesi, Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresinin en önemli sorunlarından biridir. Dünya devrimi, bu ilişkilerin tam bir kavranışının gerekli olduğu bir döneme girmektedir. Büyük Avrupa savaşı ve sonuçları, Avrupa dışındaki bağımlı ülkelerin yığınlarının Avrupa proleter hareketine mutlak biçimde bağlandığını ve bunun merkezileşmiş dünya kapitalizminin kaçınılmaz sonucu olduğunu çok açıkça göstermiştir

2. Sömürgeler, Avrupa kapitalizminin kuvvetlerinin başlıca kaynaklarından birini oluşturur.

Sömürgelerdeki büyük pazarlara ve büyük sömürü alanlarına sahip olmadan Avrupa’nın kapitalist güçleri uzun süre varlıklarını sürdüremezlerdi.

Emperyalizmin kalesi İngiltere, bir yüzyıldan fazla bir süredir aşırı üretim sorunu çekmektedir. İngiltere, yalnızca, aşırı üretimin ürünlerini satış için ve büyüyen sanayisine hammadde kaynakları için ek pazarları, sömürge alanlarını fethetmesi sayesinde, kapitalist rejimini, yüklerine rağmen, sürdürmeyi başarmıştır.

İngiliz emperyalizminin, Britanya proletaryasını burjuvazinin hakimiyeti altında bugüne kadar tutabilmiş olması, Asya ve Afrika’nın yüz milyonlarca insanını köleleştirmesi sayesindedir.

3. Sömürgelerin sömürüsünden elde edilen artıkdeğer, çağdaş kapitalizmin dayanaklarından biridir. Bu gelir kaynağı ortadan kaldırılmadığı sürece, işçi sınıfı için kapitalizmi yenmek zor olacaktır.

Sömürgelerin insan gücünü ve doğal hammadde kaynaklarını yoğun bir biçimde sömürebilmeleri sayesinde Avrupa’nın kapitalist ulusları, eşiğinde bulundukları iflaslarından kaçınmanın yollarını aramışlar, bunda başarısız da olmamışlardır.

Avrupa emperyalizmi, kendi ülkelerinde işçi aristokrasisine hep daha büyük tavizler vermeyi başarmıştır. Bir yandan köleleştirilmiş ülkelerde işçilerin yaşam koşullarını çok aşağı bir düzeyde tutmaya çalışırken, hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığı gibi, sömürgelerinin artıkdeğerini kendi ülkelerinde feda etmeğe de razıdır.

4. Proletarya devrimi tarafından Avrupa’nın sömürge egemenliğinin ortadan kaldırılması, Avrupa kapitalizmini devirecektir. Proletarya devrimi ve sömürgelerin devrimi, mücadelenin zaferle sonuçlanması için bir ölçüde işbirliğine gitmelidir. Komünist Enternasyonal, bu yüzden, faaliyet alanını genişletmelidir. Ekonomik ve siyasi olarak hakimiyet altındaki ülkelerde emperyalizmin yıkılması için uğraşan devrimci güçlerle ilişkiye girmelidir.

5. Komünist Enternasyonal dünya devrimci proletaryasının iradesinin odağıdır. Görevi, kapitalist düzeni devirmek ve komünizmi kurmak için, bütün dünyanın işçi sınıfını örgütlemektir.

Komünist Enternasyonal, görevi dünyanın bütün devrimci güçlerini toparlamak olan bir mücadele aracıdır.

Bir grup politikacı tarafından yönetilen ve burjuva kavramların içine sızdığı İkinci Enternasyonal, sömürge sorununa hiç önem vermemiştir. Onun için dünya, Avrupa’yla sınırlıydı. Diğer kıtaların devrimci hareketleriyle bağ kurmanın gerekliliğini görmedi. Sömürgelerin devrimci hareketlerine maddi ve manevi yardım sunmak yerine, İkinci Enternasyonal üyeleri, kendileri emperyalist oldular.

6. Doğu halklarını ezen yabancı emperyalizm, onların, Avrupa’nın ve Amerika’nın sınıflarıyla birlikte eşzamanlı olarak toplumsal ve ekonomik gelişmelerini engellemiştir.

Sömürgelerde sanayinin gelişmesinin önünde engel oluşturan emperyalist politika sayesinde, kelimenin gerçek anlamında bir proleter sınıf büyüyemediği gibi, son zamanlarda, yerli zanaatlar emperyalist ülkelerin merkezileşmiş sanayi ürünlerinin rekabeti tarafından yıkıma uğratılmıştır.

Bunun sonucu, halkın büyük çoğunluğunun kendisini kıra fırlatılmış ve tarımsal çalışma ve ihracat için hammadde üretimine adamaya mecbur bulması olmuştur.

Bunun sonucu ise, toprak mülkiyetinin, büyük toprak sahiplerinin veya mali sermayenin veya devletin elinde hızla yoğunlaşması olmuştur. Bu biçimde, yaygın bir topraksız köylü kitlesi yaratılmıştır. Ve de nüfusun büyük kitlesi cehalet içinde tutulmuştur.

Bu politikanın sonucu, kendisini ortaya koyduğu böyle ülkelerde devrimci fikrin, yetişmiş orta sınıf dışında ifadesini bulamamasıdır.

Yabancı hakimiyeti, ekonomik güçlerin özgürce gelişmesinin önünde engel oluşturur. Yıkılmasının sömürgelerde devrimin ilk adımını oluşturması bu nedenledir ve sömürgelerde yabancı hakimiyetinin yıkılması için sağlanan yardımın, gerçekte, yerli burjuvazinin milliyetçi hareketine sağlanan bir yardım değil de kendi de ezilen proletaryaya yolun açılışı olması yine bu nedenledir.

7. Ezilen ülkelerde her gün giderek birbirlerinden daha çok ayrılan iki hareket vardır: birincisi siyasi bağımsızlık ve burjuva düzeni programına sahip milliyetçi burjuva-demokratik hareket; diğeri ise sömürünün her türünden kurtuluşları için cahil ve yoksul köylülerin ve işçilerinki.

Birinci ikinciyi yönetmeye çalışır ve sıklıkla bunu bir ölçüde başarmıştır. Ancak Komünist Enternasyonal ve bağlı partiler bu yönelime karşı mücadele etmeli ve sömürgelerin işçi kitlelerinde bağımsız sınıf duygularını geliştirmeye çalışmalıdır.

Bu amaç doğrultusunda en önemli görevlerden biri, işçileri ve köylüleri örgütleyip devrime ve sovyet cumhuriyetinin kuruluşuna götüren komünist partilerin kurulmasıdır.

8. Sömürgelerdeki kurtuluş hareketinin güçleri, burjuva-demokratik milliyetçiliğin dar halkasıyla sınırlı değildir. Sömürgelerin çoğunda, işçi kitleleriyle sıkı ilişkisi olan komünist partileri ya da toplumsal-devrimci bir hareket zaten vardır. Komünist Enternasyonal’in sömürgelerin devrimci hareketiyle ilişkileri, bu parti veya gruplara hizmet etmelidir çünkü işçi sınıfının öncüsü onlardır. Bugün zayıf olsalar bile, yine de kitlelerin iradesini temsil etmektedirler ve kitleler de devrimin yolunda onları izleyecektir. Değişik emperyalist ülkelerin komünist partileri, sömürgelerdeki bu proleter partilerle ilişki içinde çalışmalı ve onlara maddi ve manevi yardım sunmalıdır.

9. Sömürgelerdeki devrim, ilk aşamasında, komünist bir devrim olamaz ama eğer başlangıcından itibaren önderlik komünist bir öncünün elinde olursa, kitleler yanlış yönlere dağılmaz ve hareketin değişik aşamalarında devrimci tecrübeleri artar.

Doğu ülkelerinde tarım sorununda derhal komünist ilkeleri uygulamaya kalkışmak, kesinlikle büyük bir hata olur. İlk aşamasında, sömürgelerdeki devrimin, toprakların yeniden dağıtımı gibi, küçük-burjuva reformları içeren bir programı olmalıdır. Ama bundan zorunlu olarak devrimin önderliğinin burjuva demokrasisine terk edilmesi gerektiği sonucu çıkmaz. Proletarya partisi, tam tersine, sovyetleri savunan güçlü ve sistematik bir propaganda geliştirmeli ve köylülerin ve işçilerin sovyetlerini örgütlemelidir. Bu sovyetler, kapitalizme karşı nihai zafere dünya ölçeğinde ulaşmak için, ileri kapitalist ülkelerin sovyet cumhuriyetleriyle sıkı işbirliği içinde çalışmalıdırlar.

Böylece geri ülkelerin kitleleri, gelişmiş kapitalist ülkelerin bilinçli proletaryası tarafından yönlendirilerek kapitalist gelişmenin değişik aşamalarından geçmeden komünizme varacaklardır.

Thèses, Manifestes et Résolutions des Quatre Premier Congrès de L’Internationale Communiste (Üçüncü Enternasyonal İlk Dört Kongresi Tezler, Kararlar ve Bildirgeleri), François Maspero, Paris, 1972, s. 57-60

ARALIK 2003

8

ÖNE ÇIKANLAR


SSCB NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ

NEYDİ VE NEDEN ÇÖKTÜ?

SSCB’NİN KARAKTERİ ÜZERİNE BİR ÇÖZÜMLEME

Süha ILGAZ

Ütopya Yayınevi

KİTAPÇILARDA

SUNUŞ


İSMET ÖZTÜRK (ÇÖRTÜK İSMET)

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi, genel olarak Türkiye sosyalist hareketinde de, yaşamıyla, mücadelesiyle, görüşleriyle özel bir yer tutan, yazarımız, yoldaşımız İsmet Öztürk’ü 19 Kasım 2011 günü kaybetmiştik. Vasiyet ederek bedenini bilimin hizmetine sunduğu Pamukkale Üniversitesi’nde görevi sona erince, O’nu 20 Haziran 2015 günü Rumelikavağı’nda, yoldaşlarının, dostlarının katılımıyla, kızı Ekin’in yanına, doğaya uğurladık.

İSMET ÖZTÜRK

İSMET ÖZTÜRK YAŞAMI, MÜCADELESİ VE GÖRÜŞLERİ İLE YOL GÖSTERİYOR


SOVYETLER BİRLİĞİ DEĞERLENDİRMELERİ

SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN KARAKTERİNE İLİŞKİN FARKLI DEĞERLENDİRMELER

Sovyetler Birliği eleştirileri ve değerlendirmeleri, işçi sınıfının yeni sosyalizm deneyimlerine yol gösterecek komünizmin geliştirilmesi açısından önem taşır.


GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

GEÇMİŞİN DEĞERLENDİRİLMESİ: KURTULUŞ’UN ‘YOL AYRIMI’

Çeşitli ‘yol ayrımları’ sonucu bölünmeler ve farklı yönlerde sapmalar yaşayan Kurtuluş hareketinin teori, pratik ve örgütlenmesinin, belirleyici dönüm noktalarıyla ele alınarak “proletarya partisi” hedefi açısından irdelendiği geçmiş değerlendirmesi, “İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin Temel İlkeler” metniyle ileri sürülen perspektifin oluşumunda önemli rol sahibidir.


TEMEL İLKELER

İşçi Sınıfının Komünist Programı İçin TEMEL İLKELER

Komünist programın üretilmesi çalışmalarına yol göstermek amacıyla hazırlanan “Temel İlkeler”, işçi sınıfının komünizm mücadelesinde ulaştığı en ileri örgütsel düzeye karşılık gelen Komünist Enternasyonal’in üzerinde kurulduğu politik çizgiyi ifade etme iddiasıyla, bütün sosyalistleri, işçi sınıfının mücadelesine önderlik etmek üzere komünizmi benimsemeye çağırmaktadır.

Free Web Hosting
Free Web Hosting

İNTERNET SİTESİ ve
ELEKTRONİK POSTA
ADRESLERİ

Free Web Hosting